1 Şubat 2011 Salı

Anısiye

Bu aralar işlerim vardı, Lear'ın devamını değil de bir hikayemi koyuyorum.

~~

" "Bardağına bir an önce içmek için değil de, bir an önce bardağında dursun diye hızla şişeyi boşalttı. Aklına gelen bir kaç cümleyi yazdıktan sonra bardağından bir kaç yudum aldı. Hayat hakkında ki gözlemleri sonucunda yazdığı defter de, insanların evriminin aslında benliksel olduğunu savunmuştu. Doğruluğu tartışılır ama, O; insanların bu evrimi geçirirken bazı kaynaklardan -ister istemez- yardım alacağını düşünüyordu. Mesela düşünerek gelişen insanın kaynakları genellikle gözleme ya da fikirlere dayalıydı. Fikirlerini kendi mi buluyor orası bize kalmaz ama, alt seviyedeki insanları üst seviyeye taşımak için açık açık konuşan öğretmenler gibi yazmayı yeğlemişti o. Çünkü roman ya da hikaye yazsa gizli olarak belirttiği şeyleri sadece onun gibiler'in anlayacağını zannediyordu. İlhama çok saygılıydı. Doğan güneş gözüne vursun, direk olarak aklında canlanan güneş öğesini hem aklına hem de defterine kazırdı. Tekrarlanmaktan korkmazdı. Gerçekler, gerçekten çıkmışsa, gerçeğe sürekli dönmek sorun olmazdı. O yüzden defterine sigara açlığını bilgi açlığı ya da çaresizlik olarak yazsa, buna sürekli çözümler bulsa, çözümlerini beğenip kıçını büyütmeye devam ederdi. Ama bu gereksiz gerçeklere cevap bulup sonra onları işleme koymama mantıksız olabilirdi. Bunun onu ilgilendirdiği tartışılır tabii. Tuvalete gittiğinde oturduğum yerden kalkıp çaktırmadan bilgisayarına göz attım, dünkü yazdıklarına devam etmeye çalışıyor. Hatırladığım kadarıyla her yer tarla olsa, ürünler fışkırsa dört bir yandan, dünya iyi bir yer olabilirmiş. Tabii bunlar ana yemeğe ulaşmak için açlığı bastıran çıtır çerez, o da biliyor öyle olduğunu. "Neden bu böyle?" sorusu onun için çerez. "Neden varız?" ana yemek. Ama bir türlü buna cevap veremiyor. Bir sürü alıntı yapıyor filozoflardan. Tanrı'nın bir amaçla gönderdiğini de, tesadüfen oluştuğunu da yazıyor. Kendisine gelince; "Düşünüyorum, sadece.. Gerçeklere yaklaştığımı hissediyorum. Başkalarının düşünceleri gerçek değildir, gerçeği seçenler olabilir, ama gerçek tektir ve gerçeği yalanlayanları umursamamız gerekmez." Zeki adama benziyordu aslında. Kafasında şapkası. Her zaman gelir, garsona döner, "1 şişe ateş. 1 de bardak." Bunu derken yüzünde bir gülümseme olur. Sakalları vardı, ama beyaz ya da siyah değil, kahverengimsiydi. Bana ilginç geliyordu. Bıyıkları biraz daha gürdü sakallarına göre. Sanki sakallarının arasından kendisini iyice göstermek istemiş; konserlerde deli gibi bağıran grubun solisti gibi. 50 yaşında vardı. Saçları var mı yok mu bilmiyorum, yorum yapmak da istemiyorum. Şapkasını hiç çıkarmaz. Gözlüğü yok. Yani şu ana kadar hiç takmadı. Geçen yaz her halde bir güneş gözlüğüyle geldi, ama numaralı mıydı değil miydi bilmiyorum. Arada etrafa bakıp kahvemi yudumlarken, ya da bir şeyler düşünürken, bir şeyler yazarken göz göze geliriz. Gülümser ve saygıyla başını eğer. Aynı şekilde karşılık veririm, ikimizde işimize döneriz. Müzik defterinde ki iki ayrı nota gibi farklı şeylerden düşündüğümüze eminim. Yalnız biraz ukalayım ki bazı gerçekleri bildiğimden şarkıları daha önce çaldığımdan, virtüoz gibi hissederim bazen kendimi. Geçen garson bir gazete uzattı. Yazdığım oyunum hakkında eleştiri yapmış hıyarın biri. Sinirlendim doğrusu. O zaman da göz göze gelmiştik, yine tekrarladık. Bu adam benim hakkımda bir şeyler mi yazıyor, sonra beni tuvaletten gözlüyor, o yüzden de yazdığı şeyleri mi değiştiriyor. Bilmiyorum doğrusu. Öyle bir şey yapıyorsa çakarım ağzına bir tane. Ateş içmiyorum ama, çok kor yutmuşluğum vardır. Neyse, Teoman ağabey geldi, kahvemin parasını ödedim, "Yarın görüşürüz." dedim. "Tamam" dedi. Geldiğimde yerde yaralıydı, o gün cafede tekrar oturdum. Ama o adam gelmedi. Bildiklerim bu kadar. Dün yaşananları da anlattım. Başka da bir şey bilmiyorum." dedim.
"He tamam da felsefe melsefe siktin beynimi. Git bi de bunları yazılı olarak ver." dedi. Bu da geçen gün ki anımdır."
"Peki biz de şovu bu anıyla kapayalım, hepinize iyi günler."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder