14 Şubat 2011 Pazartesi

maktül

Bir hikaye. Yalnız şu etiketleri yazarken acayip strese giriyorum. Niye giriyorum ben de anlamadım. Gir geç değil mi? Ben de öyle olmuyor işte. Sanki kitap arkasına yazılıyor. Bir tedirginlik, ne yazsam falan. Neyse.

-

Takla atan arabadan binlerce kişinin emeği olan bir kişi canını kaybetti. Bu aslında binlerce kişinin ölümü. Binlerce kişinin yaşamı olmasa da binlerce kişinin yaşamının meyvasıydı.
Dalga dalga saçları olan güzel olmayan bir erkekti. Gözleri kapalıydı. Kaza yapmadan önce gözlerini kapatmış olacak ki en uzun sahneye giriş olsun. Ben mitolojik bir kahramandım.
Sigaramı yakmaya çalışırdım o anda. Tabii hayat bazen en güzel sahnenin yanında en güzel sosları kullanmanı istemez. Zevkler uğruna yaşayıp zevkler uğruna gidiyorsan, zevkli yolculuk geçirdim demek, sadece uzaktan
görmektir. Ben detaycıyımdır. En ufak düşüncenin ister nefs ile ister ilham ile olsun nasıl filizlendiğini görmek isterim. Kısa kısa anlardan uzun uzun fikirler filmler çıkartmakta mantıksız.
Benim detaycılığım insanı incelemeye kadar gitmiştir. Dışarıdan içeriden yalnızsındır. İnsanın dediği bir kelime ya da kurduğu bir düşünce o andan itibaren o insana eklenmiştir. O insanladır.
Ve insan onu ister kullansın ister kullanmasın tişörtün içine gizlenmiş dövme gibi de olsa kalır. Bu konu açısından tekrarlamak yani dövmeyi göstermemek ama dövmeyi taşımak. Yeri gelince aynada dövmenle birlikte
kendine bakmak benim hoşuma giden birşeydir. Maktülle benim farkım buydu. Gerçek ya da yalan önemli değil; düşüncelerini tekrarlardı. Gerçekler aynı olabilir ya da tek. Ama bunu her yerde tekrarlamak bana göre değil.
Tıpkı çok yakışan gömleği her yerde giymen gibi. Direkt olarak sigaranı masanın üstüne koyman gibi. Kendini tekrara düşmekten çekilmek demek aynı zamanda başkalarının düşüncelerini araklamak değildir tabii.
Bunla da onun arasında ince bir çizgi var. Maktül o ince çizgide gezerdi. Başkalarının düşüncelerini kendi gerçekleriyle eşleştirip, her akşam yemeğinde sofraya çıkan ama hiç yenmeyen sebze yemeği gibi.
Suratına vücuduna hiç bakmamışım.. Gözümü kapatıp hatırlamaya çalışıyorum da.. Biraz bana biraz sana benziyordu.. Düşünceler açısından da..
Aslında ortaya bırakılan her şeyin birbiriyle bağlantısı var. Belki de ben hayata bu zevksel açıdan bir gurme gibi neyin yanına ne gider diye araştırmaktan olmuştur.
Tren garından kuzenimi alacaktım. Açık hava. O sevdiceğini beklerken ki kurduğun cümleler, hayaller; insanların içeride içemediği sigaralarının dumanlarına boğulup solsalarda, eski sarı fotoğrafların değeri gibi nostalji
kokuyorlar. Hayalin gerçekleşmesinden çok tarihin tekerrür etmesi gibi. Duyguyu bir süre sonra sıkılacak bir kitap olarak değil de benzetme yapamayacağımız özel bir şey olarak algılamak gerekir.
Ne kadar tekrarlansa da sıkılmayacak. Bir haz ya da zevk olarak değil tabii. Pek duygulu bir insan olduğumu söyleyemem ama kütük de değilimdir. Bir kere yaşadığım anıyı bazen aynanın karşasında gözlerimin önüne
getirebilirim. Ama farklı kurgularda hayal kurmaya döner biraz sonra. Her zaman farklı pozlarda aynadaki dövmene bakmak gibi. Ya da hep aynı açıdan ama farklı mekanlarda fotoğraf çektirmek gibi.
Maktülün her zaman aynı anıları tekrar etmesi ya da bana her zaman o duyguyla bakması da beni üzdü tabii. Duygu son kullanma tarihi olacak bir şeyde değil çünkü.
Ama dikkat etmesi gerekilen şey. Sana yapılan şey karşısında üzülmek iyi gidiyor. Bir keresinde. Tekrar edince farklı şeyler aramamdan gelen yönüm sayesinde farklı olaylar yaşanabiliyor.
Şimdi görecekleriniz maktülün bana yaşattığı üzüntülerin ilkinden gelmektedir.

-

Duraktaydım. Bizim durak Maktülün sık gittiği kahvecinin hemen yanındadır. Genellikle sevgilisine hava atmak için bu kahveciye giden çocuklar, sevgilisini taksiye bindirdikden sonra hemen bu durakta beklerler.
Maktülün kendi tekrarlamalarına tahammül edecek bir sevgilisi olduğunu sanmıyorum. Gerçi insanlar da bu maktüle çok benzerler. Yaşadıkları zilyon şeyi farklı kurgularla tekrar tekrar öne sunarlar..
Duygu kalıbı kendini alışılmışlığa döker bir süre sonra. Sadece konuşmak için duygu kalıbında kutsadıkları şeyi kendi günahlarına alet ederler. Maktül ise değişik kurgularda da olsa sürekli "Sonuç olarak" derdi.
"Sonuç olarak..", "Yani.." Sürekli anlatmak istediği şeyi kendi pikabında döndürür. Doldurduğu plağın son dakikalarına kendi konuşmasını koyardı. Bunun mantıklı ya da doğru olduğunu düşünmüştür diye tahmin
ediyorum. Aksi takdirde kendi farkındalığıyla çatışacak ama gerçeği bulursa bundan kaçamayacaktı. Bilmiyorum. Benim için önemli olan gerçek değil zaten. Gerçeği bir kere buldum. Sonra gitmesine izin verdim.
Bir yalan bulurum ve sonunda gerçek o yalanla karşıma çıkar. Bu gerçeğin yeni halidir. Ve bence tekrarlanmadan yenilenmişse kullanılabilir. Oyunlara yüklenilen yama gibi.
O gün gazeteye gidecektim.. Gazeteciyimdir. Söylemeyi unutmuş olabilirim. Bazılarının gözünde döneğimdir. Ama kendi akımlarımı savunacak kadar güçlü ve değişiğimdir.
Hatta yayın yönetmeni kıç kadar yaptığı köşemde uzun yazmam gereken yazımı yazmak için çok küçük bir karakter tipi kullanmıştım kızmıştı bana:
-"Oğlum bu yazı ne? İnsanlar bunu okuyabilir mi?" dedi.
-"Merak etmeyin, bütün köşe yazılarını okuyanlar; yakın gözlüğünü takıp koltuğuna kurulmuştur bile." dedim.
-"A.."
-"Ha bir de, tuvalete girip kabız olan insanlar vardır ki zaten onlar gözlerini sıktıkları için gayet yakın görürler. Şimdi işim var çıkmam gerek. Muhasebeden bu ay ki maaşımı da alırım. İyi günler." deyip çıkmıştım.

Neyse. Biraz bekledikten sonra Maktül geldi. Yüzünde kızgın bir ifade. Korku dolu gözlerle sevgilisinin yakın arkadaşıyla görüşmesi için, numarasını verdiğimi bana söyledi. Aslında işlerin bu noktaya döküleceğini
tahmin etmiyordum. Ne bileyim. Belki bir konuşacağı diyeceği vardır diye düşünmüştüm. Kötü bir niyetim yoktu. İlk seferinde kayıtsız kaldım. Ertesi hafta yani diğer zaman gelince o da durakta kalıp otobüs bekledi.
Bana baktığını tahmin ediyordum ama ona bakmaya utanıyordum. Gözlerimi devirdim. Sadece gözlerimi devirdim ve yüzümün kızıl rengine boyanması için kendimi zorladım. Kötü bir şeydi.
Ama kurguları belirleyen ben olduğum için gerçeğin farklı boyutundan bakmak değil de tam olarak hiç açı değiştirmeden kendince bakmak yanlıştı bana göre. En tepeden gerçeği çevreleyen unsurlarla incelemek daha
mantıklı. Üstüne düşününce bir telefonla Maktül'ün neden bu kadar sinirlendiğini merak edenler olabilir. Doğaldır. Maktül ile eskiden aynı evde yaşardık.
Sevgilisini tesadüfen aylık abone olduğum bir edebiyat dergisinin dağıtıcısıyken tanıdı. Daha sonra tanıştılar. Sevgili oldular. Kız hamile kaldı. Benim telefonunu vermem o araya gelmiş ki sonra gitmiş çocuğunu aldırmış.
Asıl bana buradan kızgınmış. Katilmişim. Gitgide ölen bir ağacın her zaman çıkarıp döktüğü son yaprak olan düşüncelerini yine bana savuruyordu. Umrumda değildi.

Katillik bilinçli bir olaydır. En azından benim gibiler için. Oysa ki ben burada tamamen bilinçsizdim. Şimdi katil ben miyim yoksa sebepler mi? Yönü olan hiç bir organımla bağdaştırmıyorum.

Ertesi gün teksas filmlerinden fırlama bir trenle memlekete geleceğini, bir kere olsun O'nu almamı istediğini söylemişti.
Fazla yalnız değildi, zaten yalnız gezmekten de hoşlanmazdı. Mutlaka yanında birini bulundurur. Konuşma isteğinden feragat etse de yeter ki yalnız olmasın.
Gece geleceğini söyledi. Gittim gara. Trenden indi. Arabayla gezicekmişiz. Gerisini biliyorsunuz. Son gaz uçuruma daldı. Sigara yakacak fırsatım bulmadı öldüm.
Şimdi basın gidin de rahatıma bakayım. Araf falan dinlenicek yer yok mu burada?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder