10 Ocak 2011 Pazartesi

yol

William Blake benim en sevdiğim şairlerin başında gelir. James Douglas Morrison keza. Ben de o ayarda bir şiir yazmaya çalışmıştım, bu o ayarlarda ki ilk şiirim;


uzundu,
alabildiğince almıştı kışı üzerine,
bacakları buz tutmuş,
parmakları kardan adam olmuştu.
ve katil üzerinde ayak izlerini bıraka bıraka yürüyordu.
yüzü yere eğikti,
yüzünü görebiliyordu katilin.
geçmişinde yaşattıkları pişmanlıkların üstünü çizmek,
ve doğanın dengesini sürdürdüğünü zannederek,
insanlığa büyük bir katkısı bulunan,
cesur ve gururlu bir adama aitti yüzü.
gözlerinin içi buz tutmuş,
kum saatine hapsolmuş,
ölü ve parlak bir ruh gibiydi.
Tanrı hamlesini yapmış,
ruhunu gözüne çekmişti, masum göstersin diye eserlerini,
ama göz gördüğünü değil, yaşadığını görür,
hissettiğini,
bilirdi Tanrı elbet herkesten iyi,
ama sabır değildi katilin istediği
insanların ruhunu resmettiği ağacını,
ısınmak için yakmıştı
ve pişmaniyeti yaşamak değil
yaşatılmaktı,
pişmaniyet bir övgü ya da bir mecburdu.
o mecburiyeti övgüyle tadıyordu.
yol, yaşlı, yorgun ve zekiydi,
gözleri iyi görmüyor,
iyi hissediyordu,
ruhu yoktu zaten,
gerek değildi sürmesi bir yerlere,
gerekseydi bile ağaçlar üretirdi,
insanoğlu yola güzel görünsün diye.
bencilce bir güzellik isteğiydi yolunkisi
benim yaptığım ise bir meterologun gözlem birikimi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder